AH ADALET VAH ADALET!
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bir milletvekilinin yazılı soru önergesini yanıtlarken şunları söylüyor: “2002 yılında cezaevlerinde 69 bin 512 tutuklu ve hükümlü bulunurken, bu rakam 2012 yılı Nisan ayında yüzde 90 artarak 132 bin 60’a çıktı. Cezaevlerinde bulunanların, 95 bin 652’si hükümlü, 36 bin 408’i ise tutuklu durumdadır.”
Sadullah Ergin, cezaevleri hakkında da şu bilgiyi veriyor: “Türkiye’de 328 kapalı, 37 açık, 4 çocuk kapalı, 4 kadın kapalı, 1 kadın açık ve 3 çocuk eğitim evi olmak üzere toplam 377 ceza infaz kurumu vardır. 22 ceza infaz kurumunun da inşasına devam edilmektedir.
2000 yılında 17 bin 570 olan İnfaz Koruma Memuru sayısı, 2011 yılı sonu itibariyle 27 bin 538’e çıkmıştır.”
*
Başbakan Erdoğan 2002 seçimleri öncesi verdiği “dokunulmazlıkları kaldıracağız” sözünü yerine getirmedi.
Gerekçe olarak ta “yargıya güvenmiyorum” dedi.
Ana muhalefet partisi olan Yeni CHP’nin başkanı, iktidarın yargıda yaptığı düzenlemelerden sonra “HSYK, iktidarın arka bahçesi oldu” “Yargı koktu” dedi.
Hakkında herhangi bir soruşturma olmamasına rağmen, istifa eden Yargıtay Tetkik Yargıcı ve YARSAV Yönetim Kurulu üyesi Celal Çelik, “HSYK tarafsız değildir. Türk yargısı bitmiştir” dedi.
Bir süre önce, “Boyun eğmektense boynumu vermeyi tercih ettim” diyerek mesleğinden istifa eden Yargıç Ayşegül Aksu, “Şu anda arkadaşlarımız ‘Hoşa gitmeyecek karar verirsem başıma ne gelir’ endişesini taşıyor” dedi.
Hami Karslı olarak bana bir soru sorulmadığı için, ben bir şey demiyorum.
*
İstanbul- Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal’ın da aralarında bulunduğu 11 baro yöneticisi hakkında, “yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs” gerekçesiyle soruşturma başlatıp ifadeye çağırmıştı.
Baro adına yapılan açıklamada, “Yasaya uygun işlem yapılıncaya kadar davete icabet etmeyeceğiz” “İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri olarak aşağıdaki beyanlarımızı ‘tarihe not düşürmeyi’ görev sayıyoruz” denildi.
1. Ülkemiz, “olağanüstü” olarak nitelenmesi gereken bir tarihsel süreç içindedir. Tarih, olağanüstü dönem hukukunu yaratanları da, o hukuka karşı direniş sergileyenleri de not etmektedir. Aradaki tek fark “onurlu yaşam” adına bırakılan mirastır.
2. Hukuksuzluğun doruğa ulaştığı olağanüstü dönemlerde hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü, savunmayı ve meslek onurunu korumak için bedel ödemek gerekiyorsa, İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri bu bedeli ödemeye hazırdır.
3. Dünyanın en büyük Barosunu kanuna ve hukuka aykırı işlem yapmaya zorlayan ve her alanda keyfiliği egemen kılan Özel Görevli Mahkemelerin bu uygulamasına İstanbul Barosu teslim olmayacaktır.
4. Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin kanuna aykırı çağrı ile davet edilmeleri, ülkemizde sadece yurttaşların değil, o arada Baro Yöneticilerinin bile “hukuk güvenliğinin” olmadığının göstergesidir.
5. İstanbul Barosu, giderek somutlaşan ve yargı eliyle meşrulaştırılmaya çalışılan baskı ve hukuksuzluğa karşı mücadelesini sürdürecektir.
6. Kendilerini hiçbir ahvalde “şüpheli” hissetmeyen yöneticiler olarak,”şüphesiz” bir hukuk mücadelesini görev sayıp, savunma hakkının kutsallığını savunmaya ve bu uğurda mücadeleye devam edeceğiz.
7. Hiçbir güç yöneticiliğimize bir bayrak olarak teslim ve emanet edilen “Avukatlık Meslek Onurumuzu” çiğneyemeyecektir.
Bu çerçevede; tümüyle adil yargılama hakkını, savunmayı ve meslek onurunu korumayı amaçlayan tavrımızın “suç” olarak nitelenmesi ve “şüpheli” sıfatıyla çağrı çıkarılması karşısında, hukuksuzluğa teslim olmayacağımızı ve “yasaya uygun işlem yapılıncaya” kadar davete icabet etmeyeceğimizi, sadece meslektaşlarımızın hukukunu korumak adına değil, yurttaşların da hukuk güvenliği adına kamuoyuna ilan ederiz”
Evet, dünyanın en büyük barosu böyle diyor.
Bu yazıyı yazarken televizyonda duydum. Türkiye’nin birçok büyük ilinde bulunan barolar İstanbul Barosu’nu destekliyormuş.
Umarım ve dilerim Tokat Barosu da destekler.