01 Nisan 2005

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL

ile Hami KARSLI

Toplumcu şiirin büyük ustası:

       HASAN   HÜSEYİN   KORKMAZGİL

 

                                                          

          Yaşamı boyunca emperyalizme karşı emekçi halkın yanında yer alan,sanatının tüm verimleri bu yönde olan;yazdığı çocuk kitapları,mizah öyküleri ama en önemlisi şiirleriyle çok büyük bir okur kitlesini kucaklayan sevgili Hasan Hüseyin Korkmazgil’i bundan 21 yıl önce,26 Şubat 1984  günü kaybetmiştik.
 

 

 

            Onunla ilk –ve son- kez yüz yüze 1973 yılının ilk aylarında karşılaşmıştım.Ankara’da Toplum Dergisi’ni yönetiyordu.Ben de yedek subay okulunu yeni bitirmiş bir astteğmendim.Ve O’na hayrandım.Toplum Dergisi’nin yönetim yeri Yenişehir’le Kızılay arasında bir sinemanın ikinci katındaydı.Aynı katta müşterisi pek fazla olmayan bir de lokanta vardı.Ara sıra o lokantada bir arkadaşımla yemek yer içki içerdik.Bir gün arkadaşıma,ilk baskısı 1966’da yapılan ve basında büyük gürültüler kopartan “Kızılırmak”tan şiirler okuyordum.Dar bir koridora benzeyen lokantada, bizden bir masa ilerde arkası bize dönük birisi oturuyordu.Şiirin “Silâh ve şarkı / ben bütün karanlıkları bunlarla yendim/” dizeleriyle başlayan birinci bölümünü bitirdikten sonra,aradaki bölümleri atlayıp “Bir gün çıkıp geldiler” cümlesiyle başlayan ve bence Amerikan emperyalizmini en yalın,en iyi ve en vurucu şekilde anlatan ünlü mensur şiiri okurken bir masa ilerimizde oturan kişi yanımıza gelerek “Merhaba” dedi.O anki heyecanımı hiç unutmam.Karşımdaki kişi Hasan Hüseyin’di.Lokantadan dergiye geçtik ve yarım saat sohbet ettik.İkimiz de aynı öğrenimi görmüştük.Benden 14 yaş büyüktü.Kendisine  “ağabey” diye hitabediyordum.O gün bize,çayımızı içerken “Kızılırmak” ın 1966’da ilk yayınlanışından sonraki serüvenini anlatmış,çağrıldığı basın savcılığında nasıl tutuklanıp cezaevine götürüldüğünü,bilirkişi raporlarını,Yargıtay Birinci Ceza Dairesi’nin mahkûmiyet kararını nasıl esastan bozduğunu,3.ağır ceza mahkemesinin Yargıtay’ın kararına uyma kararı verişini ve 1970’te kitabın 2. baskısının yapılışına kadar yaşanan trajıkomik olayları anlatmıştı.

 

            Aradan yıllar geçtikten sonra Ankara Gazi Lisesi’ne atanmıştım.Hasan Hüseyin hastanede yatıyordu.Bir öğretmen arkadaşım ve birkaç öğrencimle beraber ziyaretine gittik.İlgililer bize hastanın yoğun bakımda olduğunu ve görüşmenin mümkün olmadığını söylediler.Geri döndük.

 

            Hasan Hüseyin’in tüm şiirlerinde,insanı hemen içine alıveren,coşkulu,yalın ve O’nun gerçekten emek ve emekçiden,tam bağımsızlıktan yana olduğunu anlatan bir hava egemendir.

 

            Emekçiyi  sömüren,ezen,ülkenin bağımsızlığını bireysel çıkarları için yok eden ihanet içindeki egemen sınıflara karşı nasıl mücadele edileceğini, öylesine heyecanla ve anlaşılır şekilde anlatır ki,insan O’nun şiirini okur okumaz,adeta, durumu kavrayan ve mücadele yöntemlerini bilen bir bilince ulaşır.

 

            “Nehirler Aka Aka”şiiri bunun tipik bir örneğidir:

         Yolcu,

 

            Görüyorum ki,bir an önce varmak istiyorsun oraya.Gerginsin,kıpır kıpırsın,soluk soluğasın,yay gibisin ey yolcu!Coşkunluğun ne güzel,öfken ne güzel! Sana selâm,sana saygı,ey yolcu!

 

            Fakat düşündün mü yolunun uzunluğunu?Neler var yolunun üstünde,düşündün mü?Koşar-adım aşabilecek misin şu dağı,geçebilecek misin bu hızla şu beli,tırmanabilecek misin bu solukla şu sırtı?Ovada dikenler boy-atmıştır belki,kayalar yollara uçmuştur,kuru dereleri seller basmıştır,kar yağmıştır belki o tepelere?Böyle, uçar gibi geçip gidebilecek misin oralardan,hemen varabilecek misin oraya?Belki sırtlanlar üşüşmüştür leşlere,kuzgunlar çökmüştür ak kayalara,kuduzlar tutmuştur belki yolları.Belki silinmiştir ayak izleri yolcuların.Bütün bunları bir bir düşündün mü,ey yolcu?Çünkü sen,ne ilk yolcususun bu yolun,ne de son.

 

            Derim ki sana:

 

            Nehirler boyunca git! Nerelerde ve niçin durgundur nehirler,nerelerde ve niçin hırçındır nehirler,nerelerde ve niçin mendereslidir,nerelerde ve niçin çağlayanlı ve çavlanlıdır nehirler,gözlerinle gör,duy kulaklarınla! Gör ve duy ki,nasıl varır nehirler denizlere!

 

            Derim ki sana:

 

            Denize varmaktır amacı nehrin,denize varmak,ey yolcu!

 

            Büyükse dağ,aşamıyorsa üstünden nehir,dolanır çevresini dağın.Büyükse kaya,söküp atamıyorsa nehir,birikip birikip taşar üstünden,dolanır yanını yöresini.Yokuşsa yolu,koşamıyorsa,menderesler çizer nehir.Uçurum çıkarsa önüne,kapıp bırakır kendini nehir,açar kanatlarını;ve varır varacağı yere,oraya denize!

 

            Derim ki sana:

 

            Nehirler boyunca git ve gör nehirlerin nasıl yol aldıklarını! Sen de bir nehirsin ey yolcu!Senin de varmak istediğin bir yer var.Gerçekten varmak istiyorsan oraya,nehirlere iyi bak! Engeller nasıl aşılır,öğren nehirlerden! Yarı yolda yok olup gitmek değildir amaç,nehirler gibi akıp,nehirler gibi ulaşmaktır oraya!Varmaktır oraya,ey yolcu!

 

            Derim ki sana:

 

            İyi oku yolunu,avucunun içi gibi bil!İyi belle yolunun engellerini!Dizlerini,ciğerlerini,yüreğini sıkı tut,İyi dengele!Ovada koşar gibi vurma kendini dik yokuşlara!Uçuruma atlar gibi bindirme kayalara! “Daha koş,daha koş!” diye alkış tutanlara kanıp ta,kesilip kalma yarı yolda! Dipdiri varmalısın oraya! Varıp birşeyler  yapmalısın!Hız koşusu değildir bu,ey yolcu,engelli koşudur bu! Engelleri aşa aşa,gücünü koruya koruya varmalısın oraya! Çünkü oraya varmaktır amacın,koşmak değil!

 

            Boşuna sevmedim nehirleri! Aktıkça büyümesi boşuna değil nehirlerin! Akan büyür,ey yolcu! “Erişir menzil-i maksûduna âhaste giden” demiyorum ben sana, “tiz reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır” demiyorum.Böyle demiyor çünkü nehirler.Duracaksın,dolacaksın,kemireceksin,oyacaksın,dolaşacaksın,atlayacaksın,aşacaksın,koşacaksın ve varacaksın oraya,diyor nehirler.Öyle diyorum ben de! Beni dinle,beni anla,ey yolcu!

 

                        adım adım

 

                                   kulaç kulaç

 

                                               ilerliyor nehir

 

                        yoklayıp

 

                                   araştırarak

 

                        tartıp

 

                                   dengeleyerek

 

                        adım adım

 

                                   pençe pençe

 

                                               ilerliyor nehir

 

                       

 

birdenbire koçbaşı

 

                        birdenbire ipek bir çarşaf

 

                        ve balıklar kurbağalar yosunlar

 

                        köprüler ve yoksul değirmenleri bozkırın

 

 

 

                        birdenbire bir uğultu

 

birdenbire bir kıyamet

 

bindirip

 

            çekilerek

 

çekilip

 

            toparlanarak

 

varıyor koca dağın ardındaki o koca dağa

 

varıyor cüceleşip

 

            devleşerek

 

varıyor

 

            nehirce kahkahalara

 

 

 

 

 

 

 

şarkılar söylemeliyim

 

            nehirler gibi uzun

 

            nehirler gibi kollu

 

            nehirler gibi hırçın

 

                        ve yumuşak

 

            ve nehirler gibi

 

                        dur

 

                        durak bilmeyen şarkılar söylemeliyim

 

gitmek

 

            nehirlerle yanyana

 

gitmek

 

            nehirler gibi zor

 

            nehirler gibi çetin

 

            nehirler gibi umutlu

 

gitmek

 

            nehirlerden de öteye

 

            oraya

 

                        taa oraya

 

                                   o büyük kurtuluşa

 

 

 

yüreğim

 

yaralı kuşum

 

            topla ve aç kanatlarını

 

 

 

 

 

         Hasan Hüseyin Korkmazgil, bir ülkenin akla gelen her alanda bağımsız olması gerektiğini, eğer sadece bir konuda bile başkasına bağımlıysa, gerçek bağımsızlığını yitireceğini bir çok şiirinde ustaca vurgulamıştır.

 

            Ülkemizde 1960’lı yılların ortasından sonra hızla gelişen ABD emperyalizmine başkaldırış, edebiyatta, roman,öykü,şiir alanında birçok  ürünün ortaya çıkmasına neden olmuştur.

 

            Fakir Baykurt’un  “Amerikan Sargısı” romanının yayınlandığı 1967 yılından bir yıl önce Hasan Hüseyin bir şiirinde şöyle diyordu:

 

 

            “Birgün çıkıp geldiler –anlamsız yüzlerini ve gülüşlerini- tüketim artıklarını ve üretimorganlarını ve eski külotlarını-çikletlerini,çukulatalarını getirip bıraktılar –tiklerini mimiklerini çiğliklerini – genç kızların düşlerini getirip bıraktılar – hergün hergün yeniden getirip bıraktılar – iplerini oltalarını konservekutularını – süt tozlarını soyalarını salemlerini – kısırlıkhaplarını madalyalarını tasmalarını – bayraklarını bayrakyırtmalarını sövmelerini – anamıza bacımıza çocuğumuza – en çok önem verdiğimiz şeylere – üretimorganlarını ve tüketimartıklarını  kullanarak – Tanrının ve İsa’nın ve bizimkilerin izniyle – atlarını seyislerini çombelerini – tıraşlarını ve dişlerini getirip bıraktılar – hergün hergün yeniden getirip bıraktılar – sonra güzel güzel anlaşmaları – sonra güzel güzel sözleşmeleri – sonra güzel güzel paylaşmaları – asılmışların ve asılacakların izniyle – ve durmadan durmadan baltazar bayramlarını –sonra güzel güzel savaş uçaklarını –radarları rampaları atombombalarını – denizaltı denizüstü bir şeylerini – bilincaltı bilincüstü herşeylerini – piekslerini bitekslerini bitpazarlarını – eroinlerini kokainlerini getirip bıraktılar – hergün hergün yeniden getirip bıraktılar –

 

                                                           ve sonra çekilip gitmediler gemilerine

 

                                                           ve sonra çekilip gitmediler gemilerine

 

                                                           ve sonra çekilip gitmediler gemilerine

 

                                                                       ve artık o kadar çok şey getirdiler ki

 

                                                                       ve artık o kadar çok şey getirdiler ki

 

                                                                       ve artık o kadar çok şey getirdiler ki

 

                                                                                   bağımsızlığa yer kalmadı ülkemde!

 

 

 

         Korkmazgil,1950 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü  Edebiyat Bölümü’nü bitirdikten sonra Maraş’ın Göksun İlçesi’ne atandı.Orada siyasal eylemlere katıldığı gerekçesiyle,142.maddeden üç yıl hapse mahkûm edildi.

 

            Daha sonraki yaşamında boyacılık,tabelacılık,arzuhalcilik gibi işler yaptı.Ancak 1962 yılından sonra yaşamını hep kalemiyle kazandı.Yaşamını gazetecilik,mizah yazarlığı ve şiirleri doldurdu.Halkını çok iyi tanıyordu.Bu yüzden bazen hüzne kapılır,halkının olması gereken bilinç düzeyinde olmadığı için üzülürdü.”Kocabebek” şiirinde:

 

                   bu demir divriği dağlarından

 

                        ben söktüm ulan ben söktüm

 

                        bu namlu divriği demirinden

 

                        ben döktüm ulan ben döktüm

 

                        bu ak bileklerde bu kapkara kelepçe

 

                        ben dövdüm ulan ben dövdüm

 

                        ben dövdüm ateşlerde bu kelepçeyi

 

                        bu biçimi bu demire ben verdim

 

 

 

                        şimdi kaysı çiçekleri tozutur geçer

 

                        şimdi şarap düşer kızgın bağlara

 

                        şimdi sevdiğimi alır giderler

 

                        güz oturur gözlerime dağlar uy!

 

 

 

                        varalım diyelim ki heeey diyelim

 

                        nakışçana duralım korolarla diyelim

 

                                               heeeey diyelim heeeeeey

 

                        yıkılır bu düzmeceler yıkılır

 

                        köprüler kurulur aydınlıklara

 

                        gelir bir gün kaşla göz arasında

 

                        en gizli tomurcukların ucunda gelir

 

                        ekmeksiz evin yalnızlığında

 

                        kınasız parmakların bakışlarında

 

                        uykusuz gecelerin ardında gelir

 

                        gelir ulan gelir işte,bal gibi gelir

 

                        halaylarla çıkalım korolarla duralım

 

                                               heeeey diyelim heeeeeey

 

                        bu namlu divriği dağlarından

 

                        bu candarma benim kapıbir komşum

 

                        bu türkü benim türküm çoğalır kanayarak

 

                        kelepçemin karasında ak bir güvercin

 

                        ustam kessin ellerimi benim çocuk ellerimi

 

                                                                       dağlar uy

 

                                                                       uy dağlar

 

 

 

         Türk  Halkı’nın  -biraz da İslam mistisizmi etkisiyle- hep tahammül ve tevekkül gösterdiğini,çok geç tepki verdiğini bilirdi.Üreten,yapıp yaratan, ama ürettiği değerleri başkalarına kaptıran halkına “Şapka” şiirinde  “bekleroğlu” der ve ona –ders verir gibi-  şöyle seslenir:

                   ….

 

                        toplumculuk ne demekmiş biliyor musun

 

                        biri yer biri bakar biliyor musun

 

                        apartıman bundan çıkar biliyor musun

 

                        ondan sonra polismolis kilitmilit mapûsane

 

                        ondan sonra allahmallah yalandolan kaşkariko

 

                        kimden aldın bu şapkayı başına

 

                        ne tutarsın bu şapkayı başında

 

                        neden yere çalmıyorsun bu şapkayı başına

 

                        yere neden bu başı şapkayına

 

                        bak işte görüyor musun diyemiyorum

 

                        dilimin ucunadek geliyor diyemiyorum

 

                        … .

 

            Işıklar içinde yat sevgili Hasan Hüseyin Korkmazgil.

   (Bu yazı Ekin Sanat Aylık Edebiyat ve Düşün Dergi’sinin 3. sayısında (Nisan 2005)  yayımlanmıştır.)