ONUR… ERDEM…
1980’li yıllarda “Niksar’a Onur Verenler” üst başlığı altında bir dizi yazı yazmış, doğup büyüdüğüm, ilk gençlik yıllarımı geçirdiğim Niksar’a şu veya bu şekilde yararlı olan (hizmet veren) birçok kişinin yaşam öyküsünü kaleme almıştım.
O günlerde bana, sık sık “Onur vermek nedir?” sorusu yöneltilirdi.
“yaptığı işler nedeniyle kendisiyle övünülmeye hak kazandırmak” diye yanıtlardım.
O yazıların öznesi olanlar onurlu kişilerdi. Yani, kendi varlıklarına, kendi kişiliklerine saygı duyan; insanı insan yapan iç değerleri olan insanlardı. Bir başka söylemle, başkalarının onlara gösterdiği saygının dayanağı olan bir özlük değere iyeliği (sahipliği) bulunan insanlardı.
“Onur vermek”, onurlu olmakla olanaklıydı (mümkündü).
***
Işıklar içinde yatsın Babam, olumsuz davranışlarıyla topluma zarar veren insanlar için “O adamda ahlak tefessüh etmiş (kokuşmuş)!” derdi. Babam burada “ahlak” sözcüğünü, toplum içinde bireylerin uymak zorunda bulundukları davranış biçim ve kuralları anlamında kullanırdı.
Araplar “ahlak” sözcüğünü “insanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı bir takım tutum ve davranışların tümü” anlamında kullanırlar.
Doğruluk, alçakgönüllülük, yiğitlik, yardımseverlik, bilgelik, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklere iyeliği bulunan insanlara ise erdemli (faziletli) insanlar denir.
Eğer bir insan, doğuştan ya da sonraları bu nitelikleri kazanmamışsa o insan erdemsiz, kötü ahlaklı bir insandır.
***
Bir ülke, bir ulus onurlu ve erdemli insanların omuzlarında varlığını sürdürür, yükselir.
Eğer, Onursuz ve erdemsiz insanlar güç kazanmış, yönetim erkini ellerine almışlarsa, o ülke başka ulusların eline geçer, o ülkenin ulusu da başka ulusların boyunduruğuna girer.
***
Onurlu ve erdemli bir insan, önce bireyi olduğu ulusun tam bağımsızlığını savunur. Başka bir devletin, o coğrafyadaki çıkarlarını savunmaz.
Onurlu ve erdemli bir insan, bireyi olduğu ulusun bölünüp, parçalanmasını değil, birlik ve bütünlüğünü savunur.
Onurlu ve erdemli bir insan, korku salarak yıldırmayı amaçlayan (terör) örgütlerle bir masaya oturup pazarlıklar yapmaz. Sınırları kanla barutla çizilen bir devletin topraklarını, o örgüte vermez.
Onurlu ve erdemli bir insan, kara sakallı bir yobazın dizi dibinde oturmaz.
Onurlu ve erdemli bir insan tutarlıdır. Dün söylediği bir sözü bugün yadsımaz. Ertesi gün, dün söylediğinin tam karşıtı bir düşünceyi savunmaz.
Onurlu ve erdemli bir insan, bağıntılı olduğu (mensubu olduğu) ulusun büyüklerine, ülkenin kurucularına küçültücü, aşağılayıcı söz söylemekten, davranmaktan kaçınır. O ulusun ordusunun subaylarının zindanlara atılmasını istemez. O ulusun bir bireyine kötü söz söylemez. Ulusunun adını söylemekten kaçınmaz.
Onurlu ve erdemli bir insan, güvenilir insandır. “Canciğer kuzu sarması” olduğu bir arkadaşına, daha sonra onun ölümünü isteyecek kadar karşı çıkmaz.
Onurlu ve erdemli bir insan, kin tutmaz. “kindar bir kuşak” yetişsin istemez.
Onurlu ve erdemli bir insan rüşvet almaz. Hırsızlık yapmaz. Yapanlara göz yummaz. Devletin parasını “çarçur” etmez.
Onurlu ve erdemli bir insan, kendini herkesten üstün görmez (kibirlenmez). Alçakgönüllü olur. Bağıntılı olduğu ulusun bireyleri yoksulluk içinde yaşarlarken kendine pahalı giysiler, saatler, arabalar almaz, şatafatlı konaklarda oturmaz.
Onurlu ve erdemli bir insan, bilmediği konularda konuşmaz, dünyayı kendine güldürmez.
Onurlu ve erdemli bir insan adam gibi adamdır. Yiğittir, saygındır, korkusuzdur. Birisi “sopa gösterince” hemen onun dümen suyuna girmez. İlkelidir.
***
Onursuz ve erdemsiz birisini kendi adına iş görmesi için seçen, ona yetki veren kişi de onursuz ve erdemsizdir!
Onursuz ve erdemsiz bir kişiye, onurlu ve erdemliymiş gibi davranan kişi de onursuz ve erdemsizdir!
Onursuz ve erdemsiz bir kişinin “ipliğini pazara çıkarmak” için çaba göstermeyen kişi de onursuz ve erdemsizdir!
***
Unutmayın, günümüzden 2565 yıl önce yaşayan bilge insan Konfüçyus (M.Ö. 551-479), “Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş batıyor demektir” diyor.
Ülkemiz için güneş tam batmadan, büyük gölgeli o küçücük, onursuz ve erdemsiz insanları artık sezin, anlayın, onların ayrımında olun (fark edin)!
Saygın Öğretmenim
Ülkemizi ışıtan Anadolu Aydınlanma Devrimi’nin güneşi battı-batıyor.
Demek bu nedenle küçük yaratıkların gölgesi büyük oluyor.
Ben de sizin gibi düşünüyorum…
Saygın ulusumuz güneş henüz batmadan, onursuz, erdemsiz insanların ayırtına varmalı.
Güneş tümüyle batınca, koyu bir karanlık kapladığında ülkeyi, kim neyin ayırtına varabilir?
Ulusumuzu, ülkemizin güzel insanlarını uyaran, onları daldıkları dalgıdan (gafletten) uyanmaya çağıran bu anlamlı yazınız için çok teşekkür ederim.
Erinç, gönenç içinde olun…
Tarık Konal