26 Mart 2014

“TAVUK TOPLUM”

ile Hami KARSLI

           

            Charles Darwin, “Önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının ayırdına varmayan” toplumları böyle adlandırıyor.

Her seçim döneminde, yiyecek paketleri dağıtılırken aklıma bu söz geliyor.

Manisa’nın Turgutlu İlçesi’nde AKP’li belediyenin dağıttığı 50 liralık gıda yardımını alabilmek için sabah erken saatlerde, belediyenin en alt katındaki otoparkta toplanan aşırı kalabalıkta havasızlık nedeniyle sıkıntılar yaşanınca, Şehir Stadyumu önünde ikinci bir dağıtım noktası oluşturulmuş. (Sözcü Gazetesi,18 Mart 2014)

                Artık her ilde, ilçede, beldede hatta köylerimizde bu tür görüntüler olağanlaştı.

Yardım adı altında dağıtılan kömürün, makarnanın, yağın vb.nin, dağıtanların değil bütün ulusun cebinden çıktığının ayırdında olmayan bir dilenci toplum yaratıldı.

Adı, yoksullara yardım olsa da, Arapça “sadaka” sözcüğü, dilenciye verilen para demektir.

Hiçbir onurlu insan sadaka kabul etmez.

Bireyleri onurlu, erdemli olan toplumlar güçlü, yıkılması zor olan toplumlardır.

Yayılımcılığın (emperyalizmin) ve onun yerli işbirlikçilerinin, bir toplumu sömürebilmesi,  insanı insan yapan iç değerleri yok etmesiyle olasıdır.

***

            Tarihsel olayları öğrenmeye istekli (meraklı) olanlar bilirler:

Sultan 2. Mahmut zamanında, Sadrazam Benderli  Ali Paşa’nın, Mora Rum başkaldırısının düzenleyicisi ve 10 bin Türk’ün öldürülmesine neden olduğu için astırdığı Patrik Gregoryus’un Rus Çarı Aleksandr’a yazdığı bir mektup olayı vardır.(*)

Osmanlı Devleti’nde Rus elçisi olarak uzun yıllar çalışan İgnatiyef’in anılarında açıkladığı bu mektup çok önemlidir.

Mektup özetle “Türkleri ezmenin ve yıkmanın olanaklı olmadığını, Türklerin geleneklerine düşkün, sabırlı, dayanıklı, onurlu, özsaygılı (izzet-i nefis sahibi), zeki, kendilerini olumlu yönde yönetenlere saygılı, yiğit insanlar olduklarını, onur duygularının (haysiyetlerinin) dış yardım almayı kabul etmediklerini” belirtir.

Ancak mektubun en önemli kısmı, “Velev ki, geçici bir süre için görünüşte kuvvet ve kudret verse de Türkleri dış yardıma alıştırmak gerekir” cümlesidir.

***

            Evet, yayılımcılık (emperyalizm), bu ülkenin insanlarının kendilerine olan özsaygılarını yok etmeden,  ülkemizi sömüremeyeceğini, kendi çıkarları doğrultusunda kullanamayacağını ikinci dünya paylaşım savaşından hemen sonra anlamıştır.

“Avrupa’da sosyalizmin yayılmasından korkan, hem de Avrupa’ya aktarılacak sermaye birikiminin sonunda kendi sanayisine geri döneceğini hesap eden ABD, 1947’deki bir toplantıda Marshall Planı’nın temellerini atmış ve 1948 yılında Plan resmi olarak yürürlüğe konulmuştur. Bu arada Yunanistan ve Türkiye’ye, ivedi (acil) yardım adı altında, planın resmiyete dökülmesini beklemeden, Truman Doktrini bağlamında komünizm ile mücadele için 1947 Ocak’ında para yardımları başlatılmıştır.

             Marshall Planı’nı sadece sosyalizme karşı bir sigorta olarak görmek büyük yanlışlık

olur. Marshall Planı aslında Bretton Woods Toplantıları’nda ortaya konulan ve ABD

egemenliğini kabul ettirmeye çalışan yeni ekonomik düzenin önemli bir aşamasıdır. II Paylaşım Savaşı sonunda ABD savaştan o kadar güçlü çıkmıştı ki, dünya kömür üretiminin yarısı, petrol üretiminin üçte ikisi ve elektrik üretiminin yarısından fazlasını tek başına yapmaktadır. Bu dönemde Amerikan kapitalizmi bu kadar güçlü olmasına rağmen bağlaşık devletlere (müttefiklere) ve pazarlara gereksinim duymaktadır.”

 

***

            Osmanlı Devleti, 1838 yılında yapılan Balta Limanı Ticaret Anlaşması’yla bir sömürge haline gelmişti.

            1854 Kırım Savaşı’ndan sonra ilk kez borçlanmaya başlayan Osmanlı, bu tarihten sonra borçlanmayı sürdürmüş, 1874-1875 yıllarında ise bırakın ana borcunu, bu borcun faizini bile ödeyemez duruma gelmiş, 30 Ekim 1875 tarihinde Osmanlı Maliyesi batmıştır. (iflas etmiştir)

Alacaklılar ile yapılan uzun görüşmelerden sonra 20 Aralık 1881’de yapılan bir açıklamayla (Muharrem nizamnamesi) devletin tüm ekonomi yönetimi yabancılara verilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1954 yılına kadar Osmanlı’nın borçlarını ödemiş ancak devleti yöneten sağ iktidarlar “borç yiğidin kamçısıdır” diyerek, ülkeyi yeniden borç batağına sürüklemişlerdir.

***

            Bugün, aslında insan onuruna aykırı olan davranışları olağan kabul eden bir toplum oluşturuldu.

Ülkenin kahramanları hain, hainleri ise kahraman sayılmaya başlandı.

Türkiye Cumhuriyeti karşıtları baş tacı edilirken, Atatürk’ü, Türklüğü savunanlar tu kaka edildiler.

Atatürk’ün, 1920’li yıllarda söylediği “Ekonomik özgürlük olmadan tam bağımsızlık olamaz” sözü unutuldu.

Sadaka almaktan utanan insanlar yerine, üç kuruşluk yardım için el açan, alanlar dolusu insanlardan oluşan bir “tavuk toplum” yaratıldı.

Yazık ki, yazık!

 

            (*) Fener Rum Patrikhanesinin önünden geçen caddenin adı Sadrazam Benderli Ali Paşa caddesidir.
Bu caddeye bakan ve 22 Nisan 1821’den beri kapalı duran kapının adı da “Kin ve İntikam kapısıdır” Sadrazam Benderli Ali Paşa, Rum Patrik Gregoryus’u bu kapıda astırmıştır. Bu nedenle,  kapı,  burada bir Türk Sadrazamı asılmadan açılmamak üzere kapatılmıştır.

: